13 Aralık 2010 Pazartesi

Fırtınada bisiklet sürmek (?)

Sabah yağmurluydu ama ben yine de yola çıktım(tarih: 10 Aralık 2010- cuma). Sakin bir yağmur altında bisikletimle derse gittim. Bisikleti merdiven altına koydum her ihtimale karşı. Ders bitti. Yemek yemeye giderken de normaldi. Tabi benim için normal olan sadece ıslatmasıydı. Biraz daha şiddetliydi sabaha göre. Yemekten hemen sonra MÜBİT toplantısına doğru yol aldım. Kurumadan ıslanıyordum. Sonunda Tolga benim bir manyak olduğum kanaatine vardı. Biraz geç oldu ama olsun :) . Toplantı da iptal olmuştu. Tekrar derse doğru yol aldım. Besyo rampasını çıkarken, aşağıya doğru akan su birikintisi(daha fazlasını görmüştüm) biraz zorladı beni. Eğitim faültesinin önünden geçerken etrafın göl olduğunu ve gittikçe yükseldiğini farkettim. Kontrollü bir geçiş yapmak için hızımı azalttım. Duraklara doğru bir göz attım. Herkes yağmurun yavaşlamasını bekliyordu. Yağmur yavaşlasa bile yüzerek geçmeleri lazım bir vakte kadar :) . Duraktakiler de bana bakıyordu. " Bu deli de ne ayak? " der gibi bir bakışları vardı. O ara etraf birden parladı. Dedimki " Işığı gördüm. Galiba gidiyorum ben" . O şimşek gözümü öyle bir kamaştırdı ki, gözümü tam açamadan bir gürültü içerisinde buldum kendimi. Yine " Eyvah kesin dünyanın sonu geldi ve duraktakilerle birlikte gidiyoruz galiba " dedim. O gürültü bir konserde çıkamayacak kadar şiddetliydi. Sonra gözümü açtığımda Mühendislik Fakültesine gelmişim. Arada ne oldu hatırlamıyorum :) Yaşıyordum,derse girdim ve ıslaktım. Sadece bunları hatırlıyorum

9 Aralık 2010 Perşembe

SPD İLE YENİDEN DOĞMAK

Bir çoğumuz bisiklete başlarken düşe kalka öğrenmiştir. Ama düşüp kalkmak sadece öğrenirken değil, öğrendikten sonra da devam eder.
Bisikletler standart olarak normal pedalla gelirler. O pedallarda istediğin rahatlıkta bisiklet sürebilirsiniz. Ben yaklaşık 10 yıldır normal pedallarla bisiklet üstünde yol aldım. Düştüm,kalktım....düştüm,kalktım.....düştüm, yine kalktım. Ama bütün bu düşüşler hareket halindeyken(hızlı giderken) oluyordu.Gel gelelim SPD mevzusuna. Geçen hafta SPD pedala geçtim. Şehiriçinde insanlar, motorlu araçlar falan bir sağa bir sola gidiyorlar. Ben de haliyle yavaş yavaş yol alıyorum bisikletimle. Pedalların ayağımda kilitli olduğunu unutmuşum, önümden geçen yayalara yol vereyim diye yavaşladım,yavaşladım ve durdum. Ama bir şeyi unuttum o da ayakkabıyı pedaldan çıkartmak. EEEeeee haliyle olduğu gibi bisikletle birlikte kaldırıma doğru devrildim. Görenler de beni ilk defa bisiklet sürüyorum sandı. Bilmiyorlar ki benim ayağımın pedala kilitli olduğunu. O ara sağ ayağımı pedaldan çıkartmaya uğraşırken, bana hayretle bakanlar vardı. " Bir şeyim yok, ben iyiyim. Sadece pedallar yeni. Bir siftah yapim dedim" dedim :) . Ayakkabıyı pedaldan çıkarttıktan sonra kendimi ve bisikleti doğrulttum. Tekrar yola koyuldum.

2 Eylül 2010 Perşembe

18 Nisan 2010 Pazar...112 Durumları

Güzel bir pazar sabahı bisikletle merkezdeki buluşma yerine gidiyorum. Buluşma yerine ilk gelen bendim. Sonra Mustafa Hocam ve oğlu, peşlerinden Eray ve bir süre sonra da Ali abi geliyor. Güzergah Ula-Çiçekli-Köyceğiz. Ula'da kısa bir çay molası verirken, kahvaltısını yapamayan Eray orda bir şeyler atıştırıyor. Hava çok güzel. Tekrar yola koyuluyoruz.Çiçekli'den sonra tehlikeli virajları olan bir iniş var. Ali abi "Yavaşlayın,virajlar çok dar." diye uyarsa da ben tüm çabalarıma rağmen yavaşlayamıyorum. Ali abiyi yavaş yavaş virajı dardan alırken görünce, ben de onu tehlikeye sokmamak için virajı genişten almaya çalışıyorum. Ama lanet olası çakıllar altıma giriyor. İlk önce arka frenle kaymaya başladım. Sonra da o heyecanla ön frene asıldım. Yapılır mı hiç? Ben yaparım :) Bisiklet beni üstünden atıyor ve süperman gibi uçmaya başlıyorum. Düşüşü yumuşatmak için süperman pozisyonunda ellerim yere sürtüyor. Daha doğrusu bilerek yapmadım o hareketi tamamen doğaçlama . Eğer eldivenim olmasaydı avcumda sayısız dikiş olurdu. Buna eminim. Neyse ellerden hemen sonra kask devreye giriyor. O anda kaskım olmasaydı bundan sonrasını hatırlayamazdım. Kaskın yere çarpmasıyla kafamın tekrar yükselmesi ve tekrar yere doğru soldan soldan çeneyi sürtmem 1 saniyemi aldı. Tabi o ara bacaklar da sürtüyor yere. Düşüş anında düşündüğüm tek şey dişlerimdi. Dişler sapasağlam çıktığına göre 2-3 dikişin hiç bir önemi yoktu bende :). Tabi düştük vücut sıcak, birşey yokmuş gibi ayağa kalktım . Ne görim? Benden kan akıyor kaaaaan!! Bastım feryadı, bastım küfrü. Attım kendimi yere. Dişlerimi kontrol ettim. Ali abiye sordum. Hiç birşey yok dedi. 112 arandı, yol güvenliği sağlandı, bana gölge bile yapıldı. Tam dinlenirken dizimdeki ağrının benzersiz bir acı verdiğini hissettim. Taytı sıyırmamla görmem bir oldu oradaki diz kapağımı. Ben o an yine bitmiştim. Eray'dan matarayı istiyorum ve biraz su serpiştiriyorum yüzüme. Kolluğumu da sıyırdım. Kolumda da sıyrık vardı. Biraz derindi. Eray çantasını kafamın altına yastık niyetine koydu. O ara ben ambulansın gelmemesinden şikayet ediyorum. 15 dakika oldu gelmedi. Sonra bir taşı alıp ısırıyorumki dişler hala yerinde mi diye kontrol ediyorum. Birkaç dakika içinde o sesi duydum. Ambulans gelmişti ve hemen boynuma boyunluk takıldı ve güzel hemşireler 211 kemiğimi de kontrol ettiler. O ara espri yapmaya çalışıyorum ama heryerim sızlıyor. Sedyeyle kaldırdılar beni. Sonra da ambulansa girdik. Tabi ben saçmalama modundayım espri yapıyordum. Peşimden de bisikletim ön tekeri çıkartılmış halde ayağımın ucuna yerleştiriliyor.Hemşireler için dar bir alan kalmasına rağmen onlar ilkyardımı rahatlıkla yapıyorlar. Kolumda da serum var, hem de güzergah değişti. Ula- çiçekli- Muğla Devlet Hastanesi. Devlet hastanesine vardığımızda ağrım daha da artmıştı. Bisikleti Ali abinin kardeşi aldı. ambulanstan çıktığım anda tam tepede olan güneş gözümü aldı. " Güneş gözlüğüm nerde? Güneş çok parlak" dedim. Yine formumdaydım. Saçmalıyordum. Seruma ne koydular acaba derken Acil'den travma bölümüne girdik. Telefon yağmurları başladı. Kim olduklarını biliyordum. Ağrıdan olsa gerek gözüm hep kapalıydı. Gözümü açtığımda karşımda 300-500 Tolga'yı gördüm. Beni o haldeyken nasıl güldürüyor anlamadım. Adamda çene var maşallah :) .Bu halimin fotoğrafını çekmesini rica ettim. Korku filmindeki karakterler gibiydi resimler. O ara yüzüme,koluma ve bacaklarıma temizlik yapıldı. Traş ettiler beni. ohooo daha neler neler. Kum çakıl taş ne varsa hepsi toplandı yaralardan. Ama nasıl acı çekiyorum bir bilseniz. O lokal anestezinin canına kurban :). bunlardan bayağı bir önce de tomografi, emar,röntgen çekildi. Kırık çıkık yoktu.Dikiş-nakış işlemlerine geçince hayatın kaç buçuk olduğunu işte o an anladım. resmen delik deşik oldum :) Lokal anestezi etkisini yitirince acının en güzeli geliyor :) toplamda 4,5 saat sürdü operasyon. Operasyon sonrası, beni gözetme odası-B'ye müşaade altında tutmak için götürdüler. Tekerlekli sandalyeden kalkmak bir sorun, ona oturmak başka bir sorun. Tolga'nın ve hemşirenin de yardımıyla yatağa yerleştirdiler beni. Boy 1.9 m, yatak da 1.8 m olunca bacakları iki yana pergel gibi açarak yatmak zorunda kaldım. Ne olur yani 2 metre yapsalar? Serumda ağrı kesici vardı,onun etkisi acımı dindiriyordu. Bir şey dışında, o da sırt ağrısı. Aynı pozisyonda 5. saatim ve ben Tolga'nın esprilerine mahkum oldum :) Dikişle halimle beni güldürmeyi başarabilen tek kişi o olsa gerek. Sırt üstü yatmak beni gerçekten yordu. O ara acaba "Bu gece kalacak mıyım? " diye düşünürken, serumu gören hemşire " Sabaha kadar serum orada duracak" diyince refakatçi aramaya başladım. Oda arkadaşım Cem refakatçim oldu. Tolga evine döndü. Akşam vakti ağrım sızım daha da arttı. Serum değiştirildikten sonra yine rahatladım. Ben gözlerimi kapatıp 10. saatimi sırt üstü yatar pozisyonda, sadece sırtımın ağrısını düşünüyordum. O ara sevgili ziyaretçilerim geldi. Ali abim, Mustafa hocam ve Eray. Ağzımdaki dikişler yüzünden sadece diş ve dilimi kullanarak konuşma yeteneği kazandım. Ağzım kapalıyken bile derdimi anlatabiliyordum."ziyaretin kısası makbuldur." diyerek evlerine döndüler. 1 saat sonra Mustafa hocam elinde çorba ve ekmekle geldi. Ağzımm burnum kaymış bir şekilde " Ağzımı açamam, nasıl yiyebilirim?" dedim.Neyseki pipeti düşünüp getirmişki çorbayı içebileyim. Cem'in de yardmıyla çorbayı içtim. Yoğurtlu çorba. Hem de en güzelini içiyordum Muğla'da. Uzun zamandır bir ev çorbasına hasret bu midenin bayram zamanıydı. Sabahtan beri açtım. Mide şişene kaar içtim. Sonunda pes ettim. Artık midem bayram havasındaydı.Mustafa Hocaya teşekkürlerimi ilettikten sonra, tekrar evine gitti ve istediğimiz zaman onu arayabileceğimizi söyledi.Yarım saat sonra diğer oda arkadaşım Mustafa Tuna geldi. Onla da iki laf etmeye çalıştık olabildiği kadar :) O da artık ziyareti sonladırdı ve ben uyku moduna geçtim. Uykudayken bile düşünüdüğüm tek şey sırt ağrısıydı. Ne iğrenç bir şeymiş bu hareketsizlik arkadaş??? tam 19 saat aynı pozisyonda yattıktan sonra hemşire o güzel haberi verdi. Artık özgürdüm. Mustafa hocayı aradım. Hemen geldi. Yurda bıraktı Cem'le beni....

29 Ağustos 2010 Pazar

KOCADAĞ(?) TIRMANIŞI

Sabah 06:06'da kalktım sağlam bir kahvaltı yapıp,çantama koyulması gereken son şeyleri de yerleştirdikten sonra yola koyuldum.

Kocadağ'a tırmanmak için rotayı çizmiştim ama ne yazık ki evdeki hesap çarşıya uymuyor ve yaklaşık 15 km daha fazla pedallıyorum. Sonunda yolda yürüyen birisine soruyorum. Geri dönmem gerektiğini söyledi. Ama ben yine de orayı bulamadım. Gerçek turcu rotayı yola çıkınca çizer derler ya, ben de öyleyim galiba :) Bir yerden saptım sapmasına da yolun sonu karşıma çıkıyor. Hoppalaaa!! Geri dön İlker, geri dön....





İniş başlıyor. Dizlik takılsın


İnişte ortalığı inleterek gidiyordum. Bir dahakine vidyo çekersem ne demek istediğimi anlarsınız. Fren pabucları janta sürtünce öyle bir ses çıkıyorki, sanki testere çalışıyor. Bir düzlüğe girdiğimde pedal çevirmeye başladım ki sağ ayağım boşta kaldı. pedal da hemen 5 metre arkamda, bana öyle melül melül bakıyor.






Tırmanışta da inişte de mezbahaneden gelen iğrenç koku benim oranın fotoğrafını çekmemi dürttü :)


Anayolda giderken aklıma başka bir fikir geldi. Sahile gitmek. eh madem gidelim görelim de neyi nerde ne zaman ?? Anladın sen onu :)

Sahilde bir kaç apaçi suya koşarak girdiler. Başka bir tarafta da günlük kıyafetiyle su da balina rolü yapmaya çalışanlar vardı. Ben de onu sansürlemek için bir fotoğraf çekiverdim :))



O arada amcamı arayıp hal hatır sordum. Beni evine davet etti. Ben de hemen gelirim dedim. Tabi aksilik ya 100 metre sürdükten sonra pedal yerinden çıktı. Hem de anayolda vızır vızır geçen arabaların olduğu yerde. Neyse ki kazasız belasız aldım pedalı, tam taktım dedim idare eder beni dedim hop 2 pedal sonra yine çıktı. 20 dakika yürümek zorunda kaldım. Pedalı da çantaya attım. Amcamlarda biraz oturup bir şeyler yedikten sonra bisikleti amcamın arabasına yerleştirdik ve turu ilk defa motorlu bir araçla bitirdim. Benim için hüsran dolu bir tur oldu ama yine de pişman değilim. Her güzelliğin bir cilvesi vardır elbet ;)