28 Şubat 2013 Perşembe

GÖCEK-PINARA TURU 14.02.2013 (ANTALYA'YA GİDERKEN)

Sabah çok iyi dinlenmiş bir şekilde kalktık ve ballı cevizli kahvaltımızı yaptık. Evde bulaşık dahi bırakmadan, evin kapısını kilitleyerek yola koyulduk. Anahtarı da sağlık ocağındaki bir görevliye verdik. Sonra kontör alıp hemen Cemil beye teşekkür ettik bu güzel evde konaklamamızı sağladıkları için. :)
 Göcekten çıktık ve dağların arasından denizi izliyoruz. Hava yağışlı diyorlardı ama pek yağış yok. Çok iyi bir hava var. Bulutlu ama ılık bir hava.
 Biraz daha ilerleyince bir koy çıktı yolun sağında. Manzaraya bakarken düşecektim az kalsın :) Sanırım Katrancı koyu olması lazım.



Hafiften yağış başladı. Pek zorlu bir hava koşulu yok ama iç lastik değiştirdim. Çünkü bir tür hava çıkışı mevcuttu lastikte. Hemen durduk ve lastiği değiştirdik. Sonra yolumuza koyulduk bir de baktık ki Fethiye tabelası. Eh bir hatıramız olsun dedik ve hakkımız olan fotoyu da çektik :)
 Yollar nasıl? hmm BERBAT... yahu böyle bir yol olamaz. Sanki arkamızda 20 kilo değil de 20 ton var gibi. Pedala bas bas gitmiyor. Yol mıcırlı. Rampa inişte bile gitmiyor. Hatta pedal çevirsek bile gitmiyor. Hem trafikli gürültülü yol da stres yaptı. Biraz uzaklaşalım dedik bu çevre yolundan. Esenköy sapağından PINARA  antik kentine doğru yol alıyoruz artık. Huzur dolu bir kaç köyün içerisinden geçtik. Evler Ezgi'yi büyüledi. Bir oraya bir buraya koşturdu fotoğraf için :) . Bir kanal var DSİ'ye bağlı. Orada biraz durduk ve FotoMola verdik.
Kanala girmek yasakmış...peh :))
 Aslında bu yollar düz görünse de, göründüğü gibi değil. Resmen batı karadeniz turu aklıma geldi bu yollarda. Ezgi ile ben bisikletleri elimize alarak çıktık rampaların bazı bölümlerini. %13'e yaklaşan eğimler vardı karşımızda. İlk defa otostop çektik sadece rampayı bitirmek için. Bizi 1 kilometre götürdüler sağolsunlar. Rampa bitti dediler. Yani az kalmış. Bundan sonra hep iniş dediler. İnandık gittik. Yok anam yok. Hala yükseliyoruz. Artık bulutlara dokuncaz. Bir yerde pes etme durumuna geldik ama pes etmedik. Sadece molalar verip dinlendik ve bir kamyonete otostop çektik yine. Bizi PINARA antik kentine kadar götürdüler. Zaten 10 kilometre yolumuz kalmıştı yaklaşık. O da olsun. Ama araçla giderken bile uzun geldi yol bize. bir çıkıyoruz bir iniyoruz. Düz yol yok. Aynı batı karadenizdeki gibi.


Bizi buraya kadar getiren güler yüzlü aileye selamlar olsun :) 
 Burada yaşadığım bir konuşmayı yazmak istiyorum.
Ben(b), Vatandaş(v)
b: merhaba buradan Pınara'ya nasıl gidilir?
v: Pınara'ya 2 km çıkış var ama yolun 1 kilometresi çamurlu. Neyle çıkcaksınız oraya?
b:bisikletle
v: çıkamazsınız siz oraya bisikletle. Çok çamurlu ve rampa.
b: abi biz çıkarız. sıkıntı olmaz.
Harbiden de çamurluymuş yolu. Ama denediğimize değdi.Alttaki foto köyden bir yaşama ait.


 PINARA yazısını görünce hiç düşünmeden daldık o yola. İlk 200 metresi asfalt ama sonrası ilk önce taşlı ve çakıllı sonrası da yerine çamura bırakıyor işte. Bisikletle geçtik mi geçtik. O zaman sorun yok. Tabi kulak pür dikkat bir su sesine doğru gidince amuda kalkarak su içer oldum :) Ezgi de ben suya onay verdikten sonra denemek istedi dağlardan gelen suyun tadını :)


SONUNDAAA PINARAAA !!! :))) Ama o da ne gökgürültüsü ve şimşek bizi karşıladı. Hemen girişte bir gişenin önünde uygun bir alan buldum ve hemen çadırı açıp kurmaya kalkıştım ki...Dolu yağmaya başladı. Fındık tanesi büyüklüğünde dolu taneleri çadırın iç katmanını ıslatsa da hemen üstüne ikinci katmanı atıp kendimi oradaki lavabolardan birine attım. Ezgi de orada fotoğraf çekiyormuş. Biraz üşüsek de zevkliydi. İşte çadırımızın üstüne şıp deyip damlayan dolu tanecikleri :))

 Akşam yemeğimiz :)

Ve gün bitti. Tabi arada bir motorsikleti olan manyaklar da geçmiyor değil. Tam bir cross yeri PINARA. Bisikletlerin de bagajlarını çöp poşetleriyle örttük ki sabaha kadar sırılsıklam olmasın. Sabaha kadar arada bir yağmur arada bir gökgürültüsü ve şimşek altında uyumak paha biçilemez bir duyguydu. 
Tabi telefon geldi ailemden. Bu akşam neden aradıklarını yazıyı yazarken anladım. Sevgililer günüymüş. Ufak ama anlamlı bir hediyeyle de bugünü unutmadım tabi. Hediye seçmede pek iyi olmasam da verdiğim bisikletli anahtarlık hoşuna gitti Ezgi'nin :)

MUĞLA - GÖCEK TURU 13.02.2013 (ANTALYA'YA GİDERKEN)

Muğla'dan Antalya'ya doğru başlıyoruz soğuk bir sabahtan. Her önlemi aldık ve eşyalar ıslanmasın diye bir güzel poşetledik her şeyi. Ben Ezgiyi beklerken bir başlangıç fotosu çekiyorum .

Yola koyulduk kampüs içinden. Devran yokuşu böylece daha da kısalmış oluyor. Rampa çıkarken pişmeye başladık bile bu soğukta. Eeee vücut hareketli olunca ısınmak kaçınılmaz oluyor :). Bir tabela görüp hemen FotoMola veriyoruz.



Sakar geçidini indikten sonra Marmaris yoluna dönerken solunuzda kocaman okaliptus ağaçları bulunuyor. Onları da es geçmemek lazım. Manzara muhteşem. Ne desem boş. Yorum size kalmış ;)

Sakarı indik inmesine ama asıl şimdi başlıyor tur. Çünkü yol mıcır denilen taşlarla kaplanmış ve bizim kalın MTB lastiklerimiz bu yolda çok iyi performans vermiyor. Bir de karşıdan rüzgar gelmeye başladı ki bu hiç kimsenin istemeyeceği bir durumdur. İsyaaaaaannnn şarkısını söyleye söyleye gidiyorduk ki yolun karşısında bir kahvehane bulup biraz atıştırmaya başladık. Çok iyi geldi bir şeyler yemek.


Yemekten sonra motivasyon arttı artmasına ama rüzgar da hiç arkamızdan destek olacak gibi değil. Yahu ne istiyorsun bizden be rüzgar. Bırak yolumuza gidelim. Derken birden güzel bir manzara ile karşılaştık. Namnam çayı karşınızdaaa .

Her gördüğümüz akarsuda foto çekiyoruz. Balıklı diye bir akarsu. Çok endamlı olmasa da sesi huzur veriyor be :)



Rüzgar şiddetini arttırdı ve biz de düz yolda rampa vitesinde gider olduk. Hem yolun mıcırlı oluşu hem rüzgarın karşıdan esmesi bizi çok yavaşlattı ve bu sefer terkedilmiş bir tesiste mola verdik. Portakal bahçelerinden taze sulu portakallar geldi soframıza hoşgeldi :)


Ortaca'ya doğru yol alıyoruz. Yolun kenarında klasik Amerikan arabaları var. Giriş ücretli olduğu için boşuna para harcamak istemedik ama istediğimizi aldık oradan :)


Hava gittikçe kararıyor ve biz hala Fethiye'ye varamadık. Hatta Göcek Tüneli girişine geldik ve görevliye yalvardım nolur elimizle geçirelim bisikletleri diye ama adam kurallara sadıktı. Biz de eski yolu kullanıp gece karanlığında tabi saat 18.00 suları, Ezgi'nin bisiklet ışığını açtık(benim kafa lambası bozulmuş yine) o önden yolu aydınlatarak yavaş ve dikkatli bir şekilde gidiyoruz. İşte o an :)



Yaklaşık 11 kmlik eski göcek yolunu da bisikletlerimizle geçerek Göcek yolunda ilerliyoruz. Tabi karanlıkta kamp alanı bulmak ne kadar kolay olacak onu bilmiyoruz. Ben kara kara düşünürken bir de baktım ki Göcek tabelası :) Dur bi FotoMola :))


Göcek içinde kamp kurulacak her yere baktık olmadı. Hatta bir ara portakal bahçesine girmiştik vazgeçtik. Sonra etrafta dolaşıp dururken bir araç yaklaştı ve bir kadın bize yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu ingilizce olarak. Bu durumda kamp alanı aradığımızı anlattım ama kamp alanı olmadığını hatta kamp kursak bile çevredekilerin bizi rahatsız edebileceğini anlattı. Sonra kocası Jimmy bisikletiyle geldi. O da bize pansiyon önerdi ama ben fazla paramız olmadığını, çadır kurmak istediğimizi anlattım. Jimmy ile konuşurken birden ağzından Tükçe kelime çıktığını duydum:
ben-Siz Türk müsünüz? Biz niye ingilizce konuşuyoruz ki :)
jimmy(cemil)-Ben sizi Rus sandım. İngilizce aksanınız da Rus aksanı gibi :)
b-hahahah peki memnun oldum da biz napıcaz.
c-Annemin boş bir evi var. Orada kalabilirsiniz bu gece.
(ezgi ile ben bir rahatladık ki sormayın. Hızır gibiydi Jimmy ( Cemil ) )
b-Olur neden olmasın. Eve gidelim o zaman
Arabanın peşinden 300 metre giderek dubleks bir evde konakladık. Cemil beyin telefon numarasını aldık. Evin anahtarını bize verdi. Biz de ertesi gün sabahı teslim edip yolumuza devam edeceğiz.Yemek yapmak için bir sürü çanak çömlek vardı. Bir paket makarna aldım. Gözümüz aç olduğu için tüm paketi yaptık. Bir de yanına hazır çorba yaptık. Ama makarnanın yarısı kaldı tencerede. İşte o evden ve ilk günden son görüntüler :))




Rota, kilometre, günlük bisiklet sürüş zamanı gibi değerlerimiz yok malesef. Hangi tur bu değerlerle ölçülür ki? ;)