23 Mayıs 2012 Çarşamba

Muğla-İzmir Turu (2.gün)




9 Kasım 2011
Tüm akşam boyunca düğün sesleri vardı üst katta. Ulan zaten 20 lira alıyorsunuz bir de üstüne düğün salonu yapıyorsunuz tam üst kata. Olacak şey mi bu? Sabah 4'te kalktım bu sefer. Kahvaltım bir parça ekmek, bir muz, bir elma. Bu beni Selçuk'a kadar idare eder. Ama rotada hemen bir değişiklik yapıyorum. Söke-Kuşadası-Selçuk-Torbalı-Konak-Karşıyaka
Tabi ben de hemen tabelalarda Söke yazısını görmeye çalışıyorum. Daha sabah ezanı okunmamış ama ben yollardayım. Hava mı? Sabah soğuğundan daha sıcak. Bence denemelisiniz. Bir gün sabah erkenden kalkın. Mesela 4.00 yani daha hava aydınlanmamış olsun. Sonra güneş yükseldikçe hava soğumaya, bir kaç saat sonra ise ılınmaya başlayacaktır. Bunun nedenini anladım ben. Havanın yerdeki soğukluğu güneşin sıcaklığıyla buharlaşıyor ve o buharın soğuğu çok keskin oluyor. Durum bu kadar açık. Söke tabelasında kalmıştık. Evet gördüm bir tane. Daldım o yöne doğru.


Tabi gece karanlığında gördüğüm o yeşil minik yazıya bakıyorum ve amaaaaan diyorum :) bekleyin devamı geliyor. Bir 10 dakika o kaymak gibi asfaltta giderken trafik polisinin düdükleriyle irkildim. Yolun karşısından uyarıyorlardı beni "geri dön " diye :) . Tamam geri dönücem biliyorum orası otoban ve bisikletlilerin girmesi yasak. Polis abim anlayışlıdır diye yanına gidiyorum ve :
Ben: Abi ben Söke'ye gidiyorum ama başka yol varsa oradan giderim.
Polis: Hani senin ışık sistemin?
B: (Kafa ışığımın önünü kapatarak konuşuyordum polisle, birden ışığın önünü açtım ki polisin halini görecektiniz ama çaktırmadı o.ç. ) abi işte ışık sistemim. Tamam geri dönerim ama Söke'ye giden başka bir yol var mı?
P: Arka ışığın yok senin. Hem karanlıkta bisiklet mi sürülür?
Benim iç sesim: ben diyom ankara sen diyon götüm kara
B: Tamam abi ben gidiyorum.
Adam bunları bana söylerken dövecek gibiydi. Polis abi diyordum ya başta. Şimdi orospu çocuğunun önde gideni. Geldiğim yolu geri dönmek huyum değildir ve bu o.ç. yüzünden hem zaman hem enerji kaybım oldu. Boşuna muhabbet ettik o kadar. Adam neresiyle dinliyor beni anlamadım. Başka rota bulmam lazım şimdi. Ve şimdiiii Germencik yolu üzerinden Selçuk-Torbalı-İzmir.

Eski rota yaklaşık 160 kilometreydi ve ben otobanda yaptığım 15 kilometrelik gidiş-dönüşle bu turu 140 km olarak hesaplıyorum. 120+15=135 demeyin. Bir de şehir merkezinde dolanmalarım vardı. 5 km oradan geliyor. Artık rota belli. O.ç. yok. Şarkı söyleyerek gidiyorum herkes uyansın diye. İlk uyanan "Güneş" oldu. Asıl soğuk şimdi başladı. Nasıl küfrediyorum bir bilseniz. Ha çıplak çıkmışsın donmuşsun, ha kat kat giyinip çıkmışsın donmuşsun farketmez. Donmuşsan donmuşsundur arkadaş. Kaçarı yok. Azer Bülbül gibi titriyorum. En azından hareket halinde vücudu ısıtma olayım var bisiklet üzerindeyken. Ama bir 2 dakikalık mola verdiğimde terim soğumaya başlıyor ve hemen pedallara asılıp kadans* yapıyorum. Çığlık atarak basıyorum pedallara. Sonunda ısındığımı hissettiğimde rölantiye alıyorum kendimi.

Yollar ilk günkü gibi düz değil. Taşlarla yolun üstünü örtmek var ya hani bizim memlekette, işte ondan yapmışlar tüm yolu. Bana hiç zevkli gelmedi bu yollar. Rampa inerken bile hızlanamadım hiç. Sürekli pedal çevirmek gerçekten yordu beni. Selçuk'a kadar yollar böyle. Belki Selçuk sonrası yollar düzelir umuduyla basıyorum pedallara. Bir de Melek ile görüşmelere başladım. Torbalı'da kahvaltı yapmak için Şahin Simit Sarayına gitmeyi planlıyorum. Çok güzel hayaller kuruyorum. Bedava yemek, bol muhabbet. O gazla gidiyorum işte. Tabi bir de yol kenarındaki pamuklar dikkatimi çekti. Her yer pamuk dolu. İlk defa tohumu olan bir pamuk topladım hatıra olsun diye. Gerçekten farklı sürprizler var bu memlekette. Melek ile haberleştikten sonra bir tabela gördüm ve artık "Torbalı'dayım" dedim.


15 km o kadar yoldan sonra çocuk oyuncağı dedim. Çünkü Muğla'da kampüsle merkez arası 8 km ve gidiş dönüş 30-40 dakika sürüyor. Toplam 16 km. Ama gel gör ki şartlar el vermiyor. 1 saatte yaptığım bu 15 kmlik yolda rüzgarın ve yol yapısının dezavantajı çok büyüktü. Bana inat gibi rüzgar tam karşımdan esiyor. Yavaş yavaş şehir içinde olduğumu hissetmeye başladım çünkü bu trafik başka yerde olmaz. Artık rahatlayabilirim. Şehir merkezine dalıp, Simit sarayını basma vakti geldi.


Sora sora bağdat bulunur deyimiyle buldum orayı. Simit Sarayı'na vardım. Meleğin amcasını buldum. Dedim ki "abi şöyle bir öğrenci indirimi yaparsın hani. Bak o kadar yol geldim. 5 saattir yoldayım. Melek tavsiye etti burayı. Muğla'dan arkadaşım" dedim.İndirim de süperdi hani.50 kuruş indirim yaptılar düz hesap olsun diye. Neyse en azından karnım tıka basa doydu. İşte donatılmış masam. Şahin simit sarayı sponsorum olsa başka bir şey istemem :)

Bu enerji deposundan sonra devam ediyorum İzmir'e doğru. Bir sürü kavşak çıkıyor karşıma ve trafik beni deli etti. Bir yerde otobana giden tabela görünce "eyvah sıçtık" dedim. O kadar yol geldim yine mi rota değiştircem şimdi. Hemen birisine sordum. Genç tam bir İzmir'li. Konuşma taklidini her türlü yaparım onun :) Bana yolu öyle iyi anlattı ki dümdüz git bir yere sapmadan git İzmir2 varırsın dedi. Böyle bir tanımlama yok. Ama harbiden de dümdüz gidince Konak iskelesine vardım. Tabi akşamüstü İzmir trafiği beni çok yordu. Alışkın değilim o kadar kalabalığa :) Konak'tayken Yeşim ablayı arıyorum ve nerede buluşacağımıza karar veriyoruz. Kendisi biraz hastalanmış, Taner abiyle buluşmamız kararlaştırıldı ben karşıya geçince. Bostanlı Vapuruna bindim ve Taner abiyle buluştuk.

Ama telefonda konuşmalar bombaydı. Yerimi tarif ederken ne anlatacağımı şaşırdım. Sonunda bulduk birbirimizi. Ve ben bisiklette, Taner abi arabada. Ben arabayı takip ederek gidiyorum. Turun bu kısmı zevkliydi. Bir arabayı takip etmek kadar aksiyon dolu bir şey yok :) Muğla'da böyle trafik olsa yaparım da, İzmir bir başka. Neyse eve varır varmaz duşumu alıyorum ve hemen Samsun pidecisine gidiyoruz.Güzelce karnımızı doyurduk.Keselerine bereket :)

1 Mayıs 2012 Salı

KAFA GÖZ KIRMAK

Şimdi bir deyimdir tutturmuşlar. Biraz adrenalin dolu olsa hemen kötü bir şey başa gelecekmiş gibi görünür dışardan. Oysa o kadar da kafa göz kıracak kadar adrenalin dolu bir hayatım yok. Mesela 2. Kampüs dağ Bisikleti yarışı öncesi benim kafamı gözümü kıracağım üzerine iddiaya girmişler. Kafa kırılır da, göz nasıl kırılır?
Hadi kafam kırıldı diyelim ama gözümü de kıramazsam iki taraf da kaybedecek iddiayı. Şimdi göz kırılması aslında ışıkla ilgili bir şeydir. Nesnenin görüntüsü gelir gözümüzde bir tür kırılmaya uğrar şekil beynimizde canlanır. AAA saçmalamışlar bu deyimde. Göz değil, ışık kırılıyor bu durumda. Kafa ışık kırmak ? I-ıh olmadı. Yahu telaş etmeyin. Bu yarış tehlikeli bir yarış değil. Kafam da gözüm de yerinde olacak. Ama neden hala bana karşı bir güven eksiklikleri bazılarının, bilmiyorum. Bu da beni delirtiyor. Gören de benim 25 katlı bir gökdelenden bisikletle bungee-jumping yapacağımı düşünür. Altı üstü toprakta bisiklet sürüyorum. Büyütmenin alemi yok. Sinirlerime son günlerde hakim olamıyorum. Bana motive etmeyecek bir şeyle gelecekseniz, 3 kere düşünün öyle gelin. Yarış öncesi kafa göz dalmak istemiyorum size :)

29 Nisan 2012 Pazar

ZORBA !!! 2

Hakanla antreman turundan döndük ve hemen gençlik merkezine gidip kampüs yarışı için orada uygun olan bisikleti alıp geri dönecektik. Ama bir de baktık ki gençlik merkezi kapalı. Neyse ben eve giderim o zaman dedim ama bir de baktım ki afişleri unutmuşum. Tekrar besyoya yol göründü. kısa kesicem. tam tansaşın orda ışıklarda 2 bisikletçi arkadaşı yakaladım. (tanımıyorum tabi). Önlerini kestim ve ZORBALIK YAPTIM. Acaip bir duyguydu zorbalık yapmak. hahahha lanet olsun gülüyorum sadece. Biri kız diğeri erkek. Kız olan arkadaş, bisikleti asenadan(topluluk üyesi) aldığını söyledi. Erkek olan arkadaş da kimden aldığını bilmiyordu. konuşmalar öyle bir fiyaskoydu ki, bir A diyorlar bir B diyorlar. Mesela erkek olan arkadaş bir Batuhan diyor, bir bilmiyorum o arkadaşın ismini diyor. Yahu ne salak insanlar var. Sanki ben Batuhanı tanımıyorum. Asena'nın sevgilisi olur kendisi. Ulan bana doğru dürüst isim verin adamı hasta etmeyin. Bisikleti kimden aldığını da bilmiyor bu salak oğlan :). Biraz daha gerdim ortalığı ve benimle kötekli gelmelerini söyledim. İşleri varmış halletmeden dönmezlermiş. vıdı vıdı ... Kız erkeğe destek, erkek kıza destek, ikisi birden bana saldırmaya (sözlerle) başladılar. Ohoooo ben suçlu oldum. Neymiş ben öyle bisikletleri başıboş bırakmasaymışım. Ulan Zaten 2 hafta yurtdışındaydım alan almış bisikleti. Neymiş yaptığım çok büyük bir zorbalıkmış. yok canım daha neler. ben sadece bisiklet topluluğunun bisikletlerinin olması gereken yerde olmasını sağlıyorum. yoksa ben öyle önüme gelenin bisikletini niye almaya çalışim :). Ama var ya o kız beni delirtti resmen. yahu kız olmasa o laflarını alır münasip yerlerine sokardım amaaa.. Zorbayım işte ben. ben yine ısrarcı ben yaklaşık 15 dakika salmadım onları. Sonunda bisikleti Kemal Aydoğan'dan aldıklarını(telefonla batuhanı aradılar) öğrendiler. Yazdım bunu bir kenara ben o ara. Sinir bozucu tipin tekiydi. Sonunda bir türlü anlaştık ve onlar yoluna biz hakala besyoya gittik. Ben hemen asenayla batuhanı aradım tolganın telefonundan. Saat 5 gibi getirdi bisikletleri. Ama şunu söylim ki, yaptıkları şeyin çok kötü olduğunun farkındalar. Bisikletleri verdikleri gibi gittiler. Çünkü benim o bisikletlerin peşine düşeceğimi düşünmediler bile. Ben bırakmam arkadaş. Gerekirse ZORBALIK yapar yol keserim yine de alırım o bisikletleri. Bu arada bugünkü antreman turundan bir kare geliyor şimdi size :)
ZORBA serisinden bu kadar. Benim huyuma giderseniz bu zorba halimi görmezsiniz. Ayağınızı sağlam yere basın yoksa uçurumdan düşersiniz. :)

ZORBA !!!

Bugün sıradan bir gündü. Aslında pek de sıradan değildi. Antreman turu için akyakaya gidip gelecektik mübitle. Kahvaltı yapmadan çıktığım için kötekli kampüs yerleşkesinin oralardan bir kaç atıştırmalık şeyler alırım dedim ve bastım pedala. Tam Kötekli gençlik parkının önünden geçerken, gmbistopa ait bir bisikleti kullanan, tanımadığım birini gördüm yolda. Hemen geri dönüp peşinden gittim ve elemanı durdurdum. İlk önce bisikleti kimden aldığını sordum. Çocuk " bilmiyorum " dedi. Yahu nasıl bilmez kimden aldığını. Neyse çocukla muhabbet aynen şöyle geçti: Ben: Ben gençlik merkezi bisiklet topluluğu başkanı ilker. Bu bisiklet topluluğa ait ve ben seni tanımıyorum. Bisikleti kimden aldığını söyleyebilir misin? Erhan G.... : Ya ben bu bisikleti bir arkadaştan aldım. Perşembe günü getirecem. Hatta bir hafta önce aldım. Bu hafta önümüzdeki günün perşembesinin akşamında vericem (ses tonu titreyerek). Ya baaak vericem bisikleti işte. Ben: Bisikleti hangi arkadaştan aldın? E: Hatırlamıyorum ordan bir arkadaş işte. B: Senin arkadaşın değil mi o? Nasıl hatırlamıyorsun? (sinirler bozuldu ve bende gerginlik başlar) E: Ya bilmiyorum bak(kimlik çıkartır-Rehabilitasyon bilmem ne merkezi ile ilgili bir şeydi tam hatırlamıyorum) işte kimliğim. hadi bırak beni merkezde eğlence var ona yetişmem lazım. B: telefon numaranı ver o zaman da haberleşelim dostum. E: ezberimde değil...yaaa ouuuufghhh neden bırakmıyorsun beni. bırak gideyim işte. B: vay be numaranı da bilmiyorsun. Çaldır beni o zaman. Numaramı veriyorum yaz. E: Kontorüm yok çaldıramıyorum. ( O ara bisiklet topluluğu üyelerinden Aşkın gelir ve olaya o da tanık olur) A: durum ne dostum ne oluyor ? B: ya elemanı tanımıyorum. Hiç görmedim gençlik merkezinde. Bir de bisikletle görünce böyle gelişti işte. Şimdi numarasını da alamıyorum. Ezberinde değilmiş. Ne yapıcaz bilmiyorum. E: Durun durun burda numaram kayıtlı.0 5 4 1 5 4 5 7 4 6 B:Aşkın baksana çalıyor mu? (aradım ve şu ses çıkar " aradığınız numara eksik ya da yanlış girilmiştir. Lütfen tekrar deneyiniz.) Lan numara eksik. Nasıl bir numara bu? A: dur bakim numaraya....Kardeşim bu numara bir rakam eksik. E:(çocuk nerdeyse ağlayacak) yaa eğlencem var benim oraya gidiyorum. puuoooofff nasıl bir gün bugün yaa...napcam ben yaa... (o ara Tolga görünür. son noktayı o koyar. Tabi muhabbetler çok daha fazla ama yazsam kitap gibi olurdu bu yazı) T:İlker hayırdır. sorun ne sorunu anlattım olduğu gibi ve T: (erhana) Kardeşim bak. Bu bisiklet devletin malı, olur da başına bir şey gelirse yasal işlem uygulanır. Hadi şimdi bisikleti bırak biz onu besyoya götürelim. E: ouuuff yaa... (bisikleti verir ve besyoya Aşkın'ın yardımıyla bisikleti de çıkarttık. oldu bitti) İkinci zorbalık hikayemse bomba bir hikaye sonra geliyor.

23 Mart 2012 Cuma

H-O-K-G-Ş TURU :))

Sonunda planlanan bir turum var. Derslerden geçip kalmama bağlı olan bu turun çok önemli bir özelliği var. Başlığı kadar kısa değil bu tur. Yaklaşık 2,5 ay sürecek. Nasıl mı? Şöyle anlatayım. Vizelerin başlamasıyla ilk önce vizelere abanırım. Peşinden ikinci vizeler gelir. Sonra da finaller. Zaten ilk sınavlarım iyi geçerse tura başlamak için paçaları şimdiden sıvamış olurum. Eh bir de maddi kısmı var bu turun. Onu da ayarlıyorum bu aydan beri biriktirerek. Çadır ve kamp mutfak malzemeleri almam için yaklaşık 250 lira gerekiyor bana. Bir de yola masrafı var. Otobüs ile git gel falan filan. Geriye sadece benim adım atmam kaldı. Parasal kısmı her türlü hallederiz. Biraz da uzun uzun rampa çıkmam gerekecek yeni bisikletimle. Beni duyan bekler olmuş o taraflarda. eh o rampaları başka kim çıkacak. Hadi çıkarım çıkmasına da kim inecek o sert rampaları :) . Dur bakalım daha 2 ay 15 gün var şunun şurasında. Tek bir dersten bile kalmam demek, bu güzel H-O-K-G-Ş turunun iptali demek.
H-O-K-G-Ş nedir?
H: Hatay. yani başlangıç yerim. künefenin verdiği enerjiyle muhteşem bir başlangıç :)
O: Osmaniye. Aslında tam Osmaniyeden geçemicem. Yanından kıyısından geçip oralarda bir adana kebap yiyebilirim :)
K: Kahramanmaraş. Dondurma cenneti. Oranın kesme dondurmasını yemeden olmaz. Boşuna seçmedik orayı :)
G: Gaziantep. Ciğer,baklava,hamam... Orada biraz oyalancak gibiyim ben :) Hadi hayırlısı :)
Ş: Şanlıurfa. Biri bana sıra gecesi mi dedi? Sazlı sözlü ezgiler var şu an kulağımda. biraz da çiğ köfte tadı var damaklarımda :) Şöyle etli çiğ köfte hem de acılı. Burada tek başıma değilim artık. dostlarımla beraber pedal çevireceğim. hem 2 hafta boyunca yalnız kalacak kadar yeterli değilim. biraz takılmaya insan lazım bana. hoş sohbetler,şakalaşmalar... :) böyle uzar gider.
Şimdilik bu kadar. Artık sınavlardan geçme vakti. Yolları zaten her türlü geçeriz. Düşünmenin manası yok. Çadırı ayarlayamazsam bile uyku tulumumda yatarım yıldızları izleyerek....

15 Şubat 2012 Çarşamba

UCI NEDİR? NE DEĞİLDİR?

11 Şubat 2012 cumartesi günü gittiğim Ümraniye İzcilik kampında Salcano Mtb Cup kayıtları başlamıştı. Biraz parkuru yürüdükten sonra kayıt için gittim. Kaydım U23 olduğum için yapılmadı. Çünkü sadece GSGM lisansı (ulusal)vardı bende. Bana kayıt için lazım olan UCI lisansım(uluslararası) yoktu. Şöyle ki yazıya tekrar baktığımda anladım olayı. " Yarışmalara UCI kategorilerinde Elit Erkek, U23Erkek, Elit Bayan ve Ulusal Kategoriler de Master ve Junıor kategorilerinde, Kulüp takımları ve ferdi lisanslı sporcular katılabileceklerdir. " yazıyor federasyonun talimatlarında. Ben de ferdi sporcu olduğum için hiç aldırmadım U23 kategorisine. Yazıyı biraz daha açık yazabilirlerdi. Artık bir UCI lisansı almadan gitmem herhangi bir yarışa. Ya da ben gezerim kardeş. Turcuyum ben. You see?

4 Şubat 2012 Cumartesi

SALCANO MTB CUP- POLONEZKÖY/İSTANBUL (ÖNCESİ)

Gün geldi çattı. Bu aralar deli gibi yağan kar ve yağmur, ne güzel vıcık vıcık çamurlaştırmıştır şimdi. Adımız adımımızdan büyük olunca bu çamurun içinde olmak var zihnimde. Biraz yorulmakla, biraz çamur yemek arasında bir yarış olacak gibi. Hangisini seçsem bilemedim ben onu ? Annem bana " oğlum dikkat et paçaların kirlenecek " diyor her su birikintisine bir adım kala :) . Anneler bir tanedir,candır,ciğerdir. Onlar bizim alamadığımız nefesimizdir.Ne kadar temizlik konusunda beni delirtse de, seviyorum onu.
Çamurun içinde bisiklet sürmekten bahsetmiştim. Başka yarış mı yok? Evet var ama ben İstanbulu merak ediyorum. Hem Polonezköye bir hayranlık oluştu bende. Daha görmeden böyle olduysam, yarış günü ne olurum bilmiyorum. Çamur içinde biteceğinden yüzde yüz emin olduğum bir yarış bu. Aslında turculara hiç yakışmıyor böyle yarışlara girmek ama ben artık sadece turcu değilim. Hayattayken yapabileceklerimin listesi bütün bunlar. Belki bir gün yurtdışında bir yarışa katılırım. Belki de bir projeye... Benim için önemli olan sevdiklerimle birlikte olup, hayatın tadını çıkarabilmek. Kimse beni bu soğukta yarışa ikna edemezki belki. Ama ben istediğim için iki elim kanda bile olsa yaparım. Bakalım şimdi 7 gün sonra nasıl bir cennet bekliyor beni.