30 Temmuz 2011 Cumartesi

ZONGULDAK SAMSUN BİSİKLET TURU(3. GÜN)

********** ************* ******************

Çadırımı yalayan pati dostumun beni uyandırmasından sonra gözüme uyku muyku girmedi. Hava da bozuktu kalktığımda. Kahvaltıyı yaptıktan sonra çadırımı toplamaya başladım. Tam toplarken yağmur yağmaya başladı. Yerler daha da çamur olmadan toplamak için hızlanmaya başladım. Anladım ki bana daha minik bir çadır lazım bu turlarda :) Benim neyime 3 kişilik çadırda tek kişi uyumak. Televizyon mu izlicem anasını satayım :)

Kahvaltıda suyumu bitirmiştim ki daha yola yeni çıktım ve hemen karşıma çeşme çıktı tabi bu arada ne sesi olduğunu anlayamadığım bir şey vardı arkamda. Bir adam hapşırdı ya da öksürdü sandım ama bir de baktım ki ...

... arkadaşım eşek dün gece orada bağlı kaldığı için üşütmüş olsa gerek, hapşırıyor ya da öksürüyor işte onu anlayamadım bir türlü. Neyse "geçmiş olsun" dileklerimizi iletip yola devam ediyoruz.

pek de hızlı ilerleyemiyorum bu dar virajlı yollarda. Malum 18042010 sayılı düşüşümden sonra daha da yavaşladım...yavaşşşladımmm...yaa..vaşş..laaa..dııımmm :))

Kurucaşileye doğru gidiyoruz. Orada alışverişimi yapıp yola devam edicem. hadi bakalım..manzara da unutturuyor açlığımı hani :)

çakraz sahilini geçip de orada suya girmediğime yanıyorum şu an bunları yazarken. Ama yine de orada bulunduğumu bilmek güzeldi. İnsanın ufkunu genişletiyor böyle yerler :)




Eveeet..Bu kadar manzara yeter. Yolları anlatayım size. Rampa ya böyle "/" yukarı doğru ya da böyle " \ " iniş . Hiç düz yol yok denecek kadar az düz yol var. Hem inişi hem çıkışı yoruyor insanı. Neyse ki yolda aklıma bazı komik şeyler geliyor da, ne işin ne de çıkışın beni zorlamasına izin vermiyorum :)O komik şeylerden birisi, herkesin bana hello demesi. Ve daha da komiği, bana çilek ikram eden teyzelerin konuşması:
-Türkiye bayrağın var diye seni yabancı sandık yavrum
-???
Yahu nasıl bir memlekette yaşıyoruz da Türkiye bayrağımı bagajıma asılı görüp, benim Türk olmadığımı düşünüyorlar. Bu, komik değil de nedir şimdi?


hala kurucaşileye doğru gidiyorum. İyiki dün kendi inadımı yenip kamp kurmuşum. yoksa bu yollar bitmezmiş. bitse de benim için hayırlı olmazmış çünkü kamp alanı yok




Açıcan rakıyı
Yakıcan mangalı
Kırıcan soğanı
Esecek rüzgar püfür püfür
Bir yudum ondan, bir gıdım şundan



Yollar sürprizlerle karşılıyor beni. Manzarası böyle olan bir yerde kamp kurmak için durdum. Nedendir bilemedim ama insanın içi bir hoş oluyor bu manzara karşısında. Ama vakit çok erken, sadece fotoğraf çek ve bir dahakine buraya kamp kurarsın, dedim kendi kendime


Kurucaşileye girişimi yaptıktan sonra, alışverişe başladım. Bir küçük kangal sucuk, biraz domates,salatalık ve ekmek aldım. Cide'ye vardığımda da 2 bira alıp keyfime keyif katmayı düşünüyorum. Tabi sahilde ateşimi yakıp, sucuk ekmek yapmayı da istiyorum :)

Kurucaşileden sonra yağmurun yerini güneş alıyor. Üstümü çıkarıp biraz daha rahat şekilde gidiyorum. Tabi bir de şu yeşillikte dinlenip, içime oksijen çekme çabasındayım biraz. Yalnızlığıma dokunmayan yılan bin yaşasın :)

Ağaçta bir şey asılı, sanki bir tür dilek ağacı olayı gibi geldi bana. biraz daha yakından baktım...

bir bira kutusu dilenmiş :) karadeniz bu...sürprizlere hazırlıklı olmak lazım :)


Karadenizde koy ne arar demeyin. Gideros koyu, imrendirici sakin kumsalların çekiciliği ile sizin yol alıp ilerlemenizi engelliyor. Beni de engellemedi değil hani. Yanımda motelde kalabilecek kadar nakit param olsaydı hiç düşünmeden o koyun keyfini çıkartırdım kesinlikle. Bu yeri de tekrar gelinecek yerler listesine koyup, gözüm arkamda kalarak yoluma devam ediyorum.

Güneşin yerini tekrardan alan yapmur, bana tekrar bir hediye gibi geldi. Sürprizleri severim ben :) Hiç güneş olmasın, hep yağmur olsun. Çünkü güneş hiç çekilmiyor bisiklet üstündeyken.

Burası da cide :) ama burda fazla kalamadım. Erken vardım ama 2 saat sonra verdiğim ani karar herşeyi değiştirdi. Samsun'a gidişim otobüsle olacak bundan sonra. Hani sucuk keyfi var ya..o yok. Bira keyfi de gitti zaten. Çadırı da boşuna kurduk. Yanıma bir dost geldi selam verdi. Kıyamadım,artan yiyeceklerimden cici bebe biküvisini ona verdim. Öyle iştahlı yedi ki, kendi açlığımı unutturdu bana :) biraz da ekmek verdim. Onu da yedi. yahu ben aç değilmişim, baksanıza ne güzel de yedi hepsini. Tabi biraz da su verdim. Suyun yarısı boşa, diğer yarısı mideye gitti. Sonra da bir kaç pozunu çektim dostumun :)




3 gündür giydiğim çorabı, değiştirmiştim ve çöp poşetine koyup götürecektim ki bir de baktım pati dostum onunla oynuyor :) En son kokusunu hatırlıyorum da, bırak ağzına sokmayı, 10 metre yakınında dursan bayılırsın :) Dostum da bayılmış anlaşılan. Kokusu çok hoşuna gitmiş olsa gerek, çoraba kimseyi yaklaştırmıyor :)
Dostumu orada çorabımla mutlu mesut bırakıp, cide otogarına doğru yol alıyorum. Biraz yol parası çekip,otogara gittiğimde ilk isteğim Samsun bileti oldu. Ama direkt olarak Samsun'a bilet yokmuş. İlk önce Bartın'a, sonra da orada 12 saat daha bekleyip Samsun'a yolcu olacaktım. Kabul ettim. Öyle ya da böyle Samsun'a varacaktım.
Saat 20:00'da Bartın'a giden otobüse bisikletimi yükledim,zamanın geçmesini bekliyorum.

Yarın yani o günün yarını(ertesi gün) da Bartından saat 12:00'da yolculuk başlıyor.
Saat 00.00'da Bartın otogarına vardım. Geldiğim yere geri döndüm ama beni başka bir sürprizle karşıladı. Yağmurlu gökgürültülü şimşekli bir gösteri :) hoşgeldin mi diyordu, yoksa niye geldin mi diyordu. Belki de üzülüyordu turu bitirdiğim için. O ağlaya dursun, ben otogara gidip uyumayı planlıyorum.

Uyku tulumunu ve matımı yere sermek için sadece kendimden izin aldım. Başkasına sorsam, sen necisin,nereye gidiyorsun,kimliğini ver bakalım gibi vıdıvıdılarla uğraşacaktım. Otogarın tuvalet görevlisi de tam o koridorun sonunda uyuyordu. Pardon horluyordu. Ama umrumda değildi. Benim şelale melodili yatağım vardı. :)

Tüm gece yağmur yağdı. İşte o yağmurun sesi...

25 Temmuz 2011 Pazartesi

ZONGULDAK SAMSUN BİSİKLET TURU(2. GÜN)

******* ********* *********************

Sabah erkenden kalkıp,kahvaltımı yaptıktan sonra toparlandım ve eşsiz manzaralı Amasra'ya doğru yol aldım. Hala okula gidenler vardı ben yoldayken. Mini mini birler, çalışkan ikiler ve çok akıllı öğrenciler bana "HELLO" diyorlardı :)) .




Sabah güneşini bu yüzden seviyorum. İşte gölge oyunum ;)



kalbim ilk defa bu kadar hızlı atmaya başladı. ulan hangi manyak tek başına bu işe girişir :))hepimizde delilik var aslında ama kimseye de zararımız yok allahtan. hadi bakalım amasraya gidelim ama biraz da su içesim var




keşke dün gece bu evde kalsaydım. hem kenarında sürekli akan çeşmesi de varmış. neyse bir dahakine orada konaklıcam. delilik bu işte adamım :) kim bilir ne macera olurdu o evde konaklamak. biraz su içip hayalini kurduktan sonra yola devam ediyorum.


Amasra'nın yeşilini tanımlamak
O nefesin aynısından bir kez daha almak
Ve yoldan geçen kaplumbağaya yardım etmek
Parayla yaşanacak şeyler değil



püskevitleeer,çaylaaarr ve tost.
ayrıca duman karşıtı ben ilgimi çeken bir şey gördüm . okuyup da hala içmeye devam ederseniz bu blogu engelleyin,internet geçmişinizden silin derim . sigara içenler çok itici geliyor bana. sizin yaptığınız entellik değil kısaca intihar ...




Kelimelerin anlamsız kaldığı yollar ve manzarayla emin adımlarla gidiyorum. Bir kaç araç geçerken selam kornası verip ya da camlardan ailecek kafayı çıkarıp bakarak "helloooooooo" diye bağırarak selam veriyorlar. Anlaşıyoruz...cevabım..."gracias amigos(teşekkürler çocuklar)" oluyor :))

Kuş kayası anıtını internetten araştırmıştım ama yolumun üstünde olacağını tahmin bile edemezdim.Şimdi kertenkeleli merdivenden çıkıyorum. Çoğu araç bu anıtı gözünden kaçırıyor ve büyük bir hızla gözden kayboluyor. Onlara acıyorum :))







Bisikleti bu dar ve dik merdivenlerde taşımak işkence olurdu. O yüzden aşağıya kilitleyip yukarı çıktım. Anıtı görünce öyle bir seyre daldım 10 dakika kadar. Sanki birileri burada yaşamış gibi bir his doğdu içime. Ama sadece kertenkele dostlarım rehberlik ettiler bana :) bisikletimin canı sıkılmasın diye çabucak inerek tekrar yola koyuldum.



yollar benim, zaman benim,
amasra benim, sahil de benim,
güneş benim, yağmur da benim,
alayı senin olsun, olduğum her yer benim :)





yorgunluk başladı. panoramik bir görüntü olmasa da çıktığım rampanın ve çıkacağım rampanın haddi hesabı yok. pedal mı ? haha... artık ben bisikleti taşıyorum.




Yükselmeye devam ediyorum ama bir o kadar zevk alıyorum bu turdan. Hatta bunun bir meslek olup da benim para kazanıp kazanmadığımı soranlar da oldu. Hangi maaşlı bir iş bu kadar zevkli olur ki :) hiç biri...



manzara yok..toz ve duman ayrıca eksoz kokusu var...yol yapım çalışması ve ağaçsız bir yol... sadece bir yol...sıcak yine tepemde ve arada sırada gök gürlüyor...yağmur yağsa rahatlarım...sadece gökgürültüsü...ve yorgunluk


bana bu yorgunluğu atmamda özlem tekinin "bana bir şey olmaz" adlı şarkısını dinlemek çok yardımcı oldu. iyiki varsın özlem ;)


hep yukarı hep yukarı...suyum azaldı ve zaman daralıyor. nerede olduğum hakkında hiç bir bilgim yok. kamp alanı için arayışlara başladım. yoksa varmak istediğim cideye varana kadar akşam olacak


artık nerede olduğumu ve kampı nereye kuracağımı biliyorum. milli parka girdim ve yaklaşık 100 metre ilerledikten sonra önümden kara yılan hızla karşıya geçti. bana nispet yapar gibiydi. sanki korkutmak değildi amacı ama beni korkuttu az da olsa. 100 metre geri yol alarak bu milli parkın yabani hayvanların yuvası olduğu kanaatine vardım :) rahatsız etmek istemedim.

sonunda kamp alanını buldum. sessiz sakin ve yakın zamanlarda da bir kaç insanın uğradığı bir yer burası. yerdeki bira tenekeleri,plastik bardaklar,tabaklar ve su şişeleri bunu destekliyor. hangi hayvan kullandığı eşyayı olduğu yerde bırakıp gider ki?
çadırımı kurarken de tedbirliyim bu arada. her an bir " hayvan " gelebilir :)



mızmızlanmayan tek aşkımla çadırımdayım :) üşümesin diye üstüne bir kaç eşyamı koydum hahahha :)
hemen elimin altında da yeni bilettirdiğim bıçağım ve ona yardımcı olan biber gazı
çadırımın hemen çıkışında da koca bir odun. ulan sanki beni takip ediyorlar da ben kaçıyormuşum gibi tedbir aldım :) nedir bu anlamadım gitti? korku mu ki ? :D


gece yarısı köpek seslerinden uyuyamadım bir türlü. beni koruyorlar mıydı yoksa beni yabancı gördükleri için mi havlıyorlardı anlamadım gitti. belki de acıkmışlardır kim bilir. köpeklerin dili olsa ne konuşurlardı benim hakkımda acaba:
-turist sever köpek:şşt boni...baksana turist gelmiş
-şüpheci köpek:olm o kesin avcıdır uzaklaşalım hemen
-aç köpek: ulan ne yemekler vardır şimdi içerde heee
:))
ne alemindeyim bilmiyorum ama bir şey vardı o sabah. etrafım çakıllı olduğu için pati seslerini de haliyle duyuyordum. yattığım yerin tam baş kısmına kadar geldi ve çadırımı yaladıktan sonra çekip gitti :) sabaha karşı çadırım çiy olmuş. köpecik susayınca bir yerde birikmiş su bulunca kaçırmadı tabi. artık gündüz olmuştu. daha da uyumanın alemi yok. toplanmaya başlıyorum...devamı 3. gün kısmında ;)