Kaş içinden dolaşarak hemen rampaya girdik sabah sabah... Kaskı maskı çıkardık. Beynimiz patlayacak gibi oldu sıcaktan :)
Bir sürprizle karşılaşacağımızı düşünmüyoruz...Yağmur gibi. Ama bu sıcak bize iyi sürpriz oldu. Ya fıskiye ile peşimizden bir destek gelmeli ya da biraz esinti :)
Sürekli mola verme yerleri vardı. Biz de onları kullanmadan geçmedik. Hala pişiyoruz.
Bir petrol ofisinden ekmek almaya gittik. O ara ben kaskımı ve eldivenimi yavaşça giyinirken, Ezgi birden "AAAA Turcu Turcuuuuu" diye bağırmaya başladı. Eee biz de turcuyuz. O zaman takılalım peşine dedik. Bakalım nereye gidiyormuş bir öğrenelim dedik. Neresi mi? ÇİN . İşte Juan...
We went to the petrol office to buy a bread. When i was wearing my helmet, Ezgi told me " Heyyy, Cyclist ... There is a Cyclist. We are also cyclist, too. We followed him, then we met. He said " I am going to China". Here he is... Juan ...
Juan ile birlikte çay içmek zevkliydi. "Biz her zaman her yerde çay içeriz " dedim Juan'a.It was a pleasure to drink tea with Juan. I told Juan " We drink tea everywhere everytime".
Bir yerde durduk ve mola verdik. Ezgi de fotoğraf çekmeye başlamış. Yakaladığı güzel anlardan biri.
We stopped somewhere and gave a break. Ezgi started to take a photo. There is the best shot of them.
Finike yollarında motorlu çocukları unutmayacağım. Yol boyu bizi takip ettiler. Ta ki mola verip durana kadar :)
I dont forget motorcyclist children in Finike road. The followed us during the road until we gave a break somewhere.
Türk olduğumuz ve çocukları anladığımız için Ezgi ile bana bir şey sormadılar. Juan ise binlerce soruya maruz kaldı. En azından zararsız çocuklara denk geldik.
The children didnt ask about anything to me and Ezgi because of being Turkish and understanding the children but Juan was exposed to thousand of questions. We were lucky about harmless children. They were just crazy :)
Finike'ye tam varamadık ve havanın kararmasına yaklaşık bir saat kaldı. Juan burada yemek için su koydu matarasına. Umarım güzel bir kamp alanı buluruz bu bir saat içinde.
We didnt arrive to Finike and there was one hour to setting of the sun. Juan put water in the bottle to cook something at camping site. I hope we find a camping site in one hour.
The bottle that I mentioned..
Bahsettiğim matara...
Çok güzel ve terkedilmiş bir sahilde güzel bir kamp alanı buluyoruz. Juan'a sordum " Burası olur mu?". Baş parmağını olur şeklinde yaparak onay verdi. Bas pedalı o sahile o zaman. Çadır kurulsun ve keyif başlasın.We found a perfect camping site in very nice and forsaken beach. I asked to Juan " Is this place ok?". He showed me his thumb meaning "ok". Turn the pedals to the beach then. Let the tent pitch and let us take a rest.
Çadırı kurduktan sonra karnımızın acıktığını farkettik. Juan işe koyulmuş bile. Her turcuya ya da kampçıya şu benzinli ocaklardan şart oldu artık. Hemen konserveyi açtı ve yemek yaptı bol acılı. Olsun artık zehir olsa yeriz, o kadar açız yani. Bir de bizim hazır çorbalardan içtik peşine. İlk defa doyduğumuzu hissettik.
After pitching the tent, we realized that we were hungry. Juan started to cook something delicious. I think all of cyclists or campers have to get a camping stove. Juan opened the canned goods and cooked them. We were such hungry that we could eat a poisonous thing. Then we cooked fast soup and ate it suddenly. Ezgi and I felt we were full firstly in this tour :) SPECIAL THANKS TO JUAN :))
Yere bir şey döküldüğünde hep seni hatırlıyoruz Juan. Bu "Doğa Ana" için :)
When something like food was poured, we remember you Juan. This was for "Nature Mother" :)