Yola koyulduk kampüs içinden. Devran yokuşu böylece daha da kısalmış oluyor. Rampa çıkarken pişmeye başladık bile bu soğukta. Eeee vücut hareketli olunca ısınmak kaçınılmaz oluyor :). Bir tabela görüp hemen FotoMola veriyoruz.
Sakar geçidini indikten sonra Marmaris yoluna dönerken solunuzda kocaman okaliptus ağaçları bulunuyor. Onları da es geçmemek lazım. Manzara muhteşem. Ne desem boş. Yorum size kalmış ;)
Sakarı indik inmesine ama asıl şimdi başlıyor tur. Çünkü yol mıcır denilen taşlarla kaplanmış ve bizim kalın MTB lastiklerimiz bu yolda çok iyi performans vermiyor. Bir de karşıdan rüzgar gelmeye başladı ki bu hiç kimsenin istemeyeceği bir durumdur. İsyaaaaaannnn şarkısını söyleye söyleye gidiyorduk ki yolun karşısında bir kahvehane bulup biraz atıştırmaya başladık. Çok iyi geldi bir şeyler yemek.
Yemekten sonra motivasyon arttı artmasına ama rüzgar da hiç arkamızdan destek olacak gibi değil. Yahu ne istiyorsun bizden be rüzgar. Bırak yolumuza gidelim. Derken birden güzel bir manzara ile karşılaştık. Namnam çayı karşınızdaaa .
Her gördüğümüz akarsuda foto çekiyoruz. Balıklı diye bir akarsu. Çok endamlı olmasa da sesi huzur veriyor be :)
Rüzgar şiddetini arttırdı ve biz de düz yolda rampa vitesinde gider olduk. Hem yolun mıcırlı oluşu hem rüzgarın karşıdan esmesi bizi çok yavaşlattı ve bu sefer terkedilmiş bir tesiste mola verdik. Portakal bahçelerinden taze sulu portakallar geldi soframıza hoşgeldi :)
Ortaca'ya doğru yol alıyoruz. Yolun kenarında klasik Amerikan arabaları var. Giriş ücretli olduğu için boşuna para harcamak istemedik ama istediğimizi aldık oradan :)
Hava gittikçe kararıyor ve biz hala Fethiye'ye varamadık. Hatta Göcek Tüneli girişine geldik ve görevliye yalvardım nolur elimizle geçirelim bisikletleri diye ama adam kurallara sadıktı. Biz de eski yolu kullanıp gece karanlığında tabi saat 18.00 suları, Ezgi'nin bisiklet ışığını açtık(benim kafa lambası bozulmuş yine) o önden yolu aydınlatarak yavaş ve dikkatli bir şekilde gidiyoruz. İşte o an :)
Yaklaşık 11 kmlik eski göcek yolunu da bisikletlerimizle geçerek Göcek yolunda ilerliyoruz. Tabi karanlıkta kamp alanı bulmak ne kadar kolay olacak onu bilmiyoruz. Ben kara kara düşünürken bir de baktım ki Göcek tabelası :) Dur bi FotoMola :))
Göcek içinde kamp kurulacak her yere baktık olmadı. Hatta bir ara portakal bahçesine girmiştik vazgeçtik. Sonra etrafta dolaşıp dururken bir araç yaklaştı ve bir kadın bize yardıma ihtiyacımız olup olmadığını sordu ingilizce olarak. Bu durumda kamp alanı aradığımızı anlattım ama kamp alanı olmadığını hatta kamp kursak bile çevredekilerin bizi rahatsız edebileceğini anlattı. Sonra kocası Jimmy bisikletiyle geldi. O da bize pansiyon önerdi ama ben fazla paramız olmadığını, çadır kurmak istediğimizi anlattım. Jimmy ile konuşurken birden ağzından Tükçe kelime çıktığını duydum:
ben-Siz Türk müsünüz? Biz niye ingilizce konuşuyoruz ki :)
jimmy(cemil)-Ben sizi Rus sandım. İngilizce aksanınız da Rus aksanı gibi :)
b-hahahah peki memnun oldum da biz napıcaz.
c-Annemin boş bir evi var. Orada kalabilirsiniz bu gece.
(ezgi ile ben bir rahatladık ki sormayın. Hızır gibiydi Jimmy ( Cemil ) )
b-Olur neden olmasın. Eve gidelim o zaman
Arabanın peşinden 300 metre giderek dubleks bir evde konakladık. Cemil beyin telefon numarasını aldık. Evin anahtarını bize verdi. Biz de ertesi gün sabahı teslim edip yolumuza devam edeceğiz.Yemek yapmak için bir sürü çanak çömlek vardı. Bir paket makarna aldım. Gözümüz aç olduğu için tüm paketi yaptık. Bir de yanına hazır çorba yaptık. Ama makarnanın yarısı kaldı tencerede. İşte o evden ve ilk günden son görüntüler :))
Rota, kilometre, günlük bisiklet sürüş zamanı gibi değerlerimiz yok malesef. Hangi tur bu değerlerle ölçülür ki? ;)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder