Alarmın saat 5.00'da çalmasıyla uyanıyorum erkenden. Gerekli hazırlıkları önceki akşam yapmıştım. son bir kontrol ve dışarı çıktım. Sabah soğuğu kadar iğrenç bir soğuk görmedim ben bu hayatta. Kışlık eldivenler, buff, kafa bandı, rüzgarlık ve içime kat kat giydiğim kıyafetler etki etmedi. En azından bir kaç saat sonra hava ısınır vaadiyle kendimi avutuyorum. Yavaş yavaş bomboş yollarda pedallıyorum. 5 dakika içinde Muğla sınırını geçtim.
Yol kaymak gibi pürüzsüz olduğundan yol almak çok kolay oldu. Sadece 1 matara su ile Aydın'a vardım. Tabi Aydın'a varmadan önce çok güzel manzaralarla karşılaştım. Çine'ye doğru giderken jeoloji derslerinde gördüğümüz o simli taştan gördüm ve attım çantaya. Hala adını hatırlayamıyorum o taşların. Her neyse yoluma devam ediyorum ve kavşakta durduğumda,servis bekleyenlerden birisiyle aramda bir laf dalaşı oluyor:
ben: İyi bayramlar
şahıs: İyi bayramlar. Nereye gidiveyon ?
b: aydın
ş: Aklın yok mu senin? Nasıl gidivecen mulaya?
b: (kavşak öncesinde 5 km iniş olduğu için kulaklarım uğulduyordu) ne?
ş: Nasıl gidivecen? Hayatta varaman sen gari
b: 3 saatim var hadi 3 buçuk saat olsun ( eski çine çıkışındayım ) acelem yok abi yolcu yolunda gerek
Anlamadığım konu şu ben kavşakta durduğumda " iyi bayramlar " demeseydim, onlar "vay be avrupalı bu kesin " deyip arkamdan öveceklerdi. Ama Türk olunca yapamaz edemez. Hem kendini ne yoruyorsun. Ver parayı 1 saatte git Aydın'a. Di mi ya ?
Yolda pek ilgi çekici bir şey olmadı Aydın'a giderken. Arada karnım acıkıyor ve elma muz ikilisiyle 45 dakika idare edebiliyorum. Nasıl bir bünyeye sahibim anlamadım. Hem zayıflamıyor hem kilo almıyorum. Asıl olaylar Aydın'da başlıyor. İlk önce Orkun'u arıyorum. Aydın merkezde değillermiş onu öğreniyorum. Sonra bizimkilere yani anneme babama Aydın'a vardığımı söylüyorum. İçleri pek rahat değil çünkü kalacak yerim yok. İlk başta ben sıkıntı yapmadım ama zaman geçtikçe sıkıntı olmaya başladı bu durum. İlk gittiğim yer tren istasyonu oldu ve oradan Selçuk bileti aldım. Ertesi gün Selçuk'a kadar pedal basmak istemiyordum. İşimi kolaylaştırayım dedim. Bileti aldıktan sonra da Veli ile telefonlaştık. Tren'e bisiklet sokamıyordum. O durumu anlattım. Son kararımı verdim ve bir bisikletli olarak trene binmemeye karar verdim. Bileti iptal ettirdim. 50 kuruşu bileti iptal ederken eksik verdiler. Vay anasını be! dedim içimden. Sonra hayatımın en yavaş haliyle kocaman bir tost yedim ki beni tok tutsun. Yaklaşık 45 dakikada bitirdim tostu. Hala kalacak yerim yok ama çok farklı opsiyonlar da aklımda dönüp dolaşıyor hani. Baga sağolsun aklıma cami-mescit olayını soktu ama bir tane bile bulamadım yatsıdan sonra kapısı açık olan. Hem temiz, hem bedava, hem de suyun tuvaletin var. Hoşuma gitti bu fikir ama şansım yaver gitmedi bu konuda. Sonra tren istasyonunda yolcu bekleme salonunda uyumak geldi içimden. Oranın hareket amiri varmış. Sordum. Dedi ki: Gasp ederler, madde bağımlıları var, dolaşıyorlar, paranı alırlar, bıçaklarlar,vs. Eyvallah çekip uzaklaştım ordan. Ama şahsen Bartın otogarında uyumuşluğum var ve hiç bir şey olmadı. Şimdi bu felaket tellalı adamın şom ağzı açıldı ya bir şey olurdu kesin. O yüzden başladım telefona sarılmaya. Orkun'dan olumsuz haber geldi, Hasan'dan da öyle, Annem-Babam tedirgin, Ben aylak aylak dolaşıyorum :) Sonunda aklıma öğretmenevi geldi. Samsun'dan Sinop'a pedallarken Serkan abi araştırmıştı. Oradan çağrışım yaptı. Sağol Serkan abi :) Deneyimlerinden faydalanmak yararlı oldu bu turda. Sonunda sora sora orayı da buldum ve odama yerleştim. Telefonla bizimkilere iyi haberi verdim. Artık tedirgin olmaları için bir sebep yoktu. Ama bu arada çadır çok gerekli bir malzeme. Bir tane sağlam bir şey bulana kadar uzun turlara veda ediyorum artık. Sırf o yüzden kamp atamadım. Sadece uyku tulumum ve matım vardı yanımda. Ne demişler...Okuyan mı gezen mi? tabi gezen bilir. Gezen görür. Deneyim edinir. Paylaşır. Yani kısaca, gezmek güzeldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder