************************
Sabah kulübenin penceresinden atlayarak çıkıyorum. Sabahın köründe yine ayaktayım. Pati dostlarımız tüm gece bizimleydi. Pencereden çıktığımda da " Günaydın " anlamında havlayarak beni karşıladılar hemen :) Ben de onları boğazlarından okşayarak,onlara " Günaydın " dedim. Nasıl yaklaşırsan, aynı karşılığı alırsın. Onlar bana diş göstermedikçe, ben de diş göstermem. Dişlerimi görmek isteyeceklerini pek sanmam :) Ne demek istediğimi birazdan anlayacaksınız.
Son günümüzde Sinopta biraz gezmek istiyoruz. O yüzden hiç acelemiz yok. Tabi Sinop'a gelirken neler neler yaşandı bir bilseniz. Bir köyün içinden geçiyoruz ki o da nesi...her bahçeden bir köpek önümüze çıkıp lastiğin dibinde koşarak bize havlıyor. Tabi biz durunca, onlar da duruyor. Hatta zarar vermeyeceğimizi anlayınca bahçelerine giriyorlar. Ama bir köpek bahçesine girmedi. Arkamdan Kadir'in geldiğini biliyordum. Onu bekledim. Çünkü köpek biraz huysuz çıktı. Ben durdum diye köpek durdu ama ne yapacağı hiç belli değil. Diş göstermekten kastım buydu. Elim cebimde çakımı tutuyorum her ihtimale karşı. Kadir geldi. Hiç bir şey olmadı ve yolumuza devam ettik. Ben böyleyim dostlar," göze göz, dişe diş" :) Neyse başka bir olay daha var ki ben alıştım zaten bu duruma. Bir yerlerde yol yapım çalışması vardı ve o yolda ilerlemek oldukça zordu. Ki SPD ayakkabım kilitlenmese daha iyi olacaktı. Çünkü uygun vitese geçememiştim ve araçlar bana sıfır geçiyordu. Yol yaklaşık 15 metrelik bir rampaydı. Ama ben napıp edip o trafikten kurtuldum ve kumlu bir yere bisikletimi sürüp sadece sağ ayakkabımı çıkartabildim :) sonrası mı ??? sol ayakkabı takılı kaldı tabiki :) ve yükün olmasıyla da dengemi kaybettim ve ağır çekimde bir düşüş yaşadım kumun üstüne doğru. Bisiklet de üstümde kaldı haliyle :) Ben yerde kendi halime gülerken Nesim abi geldi " İyi misin ? " dedi . " hiç bu kadar iyi olmamıştım " dedim :) Serkan abi de tam o düşüş sırasında önümdeydi ama olayı daha sonra gördü. Sağ salim Sinop'a giriş yaptık ve bir kaç kargo işleminden sonra Sinop Tarihi Cezaevine girdik ;)
Üstte gördüğünüz hücre, kapısı açıkken çok masum görünüyor. 1 metrekarelik bir alanı var. Tuvaleti hemen ayağının dibinde. Buraya kadar gelmişken bir kaç saniye de olsa içeriye kendimi kapattım. Bırakın orada 1 gün kalmayı, daha ilk saniye de psikolojim allak bullak oldu. Kendimi tabutta gibi hissettim. Her yer karanlık, sadece kapının altından biraz ışık huzmesi geliyor ve bir tek orada sen varsın. Sadece sen. Hiç bir şekilde geceyi gündüzü ayırt edemezsin. Kafayı yemen an meselesi. Bir boşluğa sürekli düşer gibi hissediyordum kendimi. Ben bunları 10 saniye içerde kaldıklarımla düşündüm ki, 1 günüm burada geçse ne olurdu acaba.
Burası da hapishanedeki kral dairesi :) Tamam hepiniz biliyorsunuz ama ben yine de söyleyeceğim. Parmaklıklar ardında dizisinin çekildiği koğuş burası. Pek ilgimi çekmese de sizin için bir kare aldım. ;)
Cezaevi gezisinden sonra DSİ dinlenme tesislerinde dinlenmeye, yüzmeye gittik. Serkan Taşdelen üşüttüğü için suya girmedi. Ben ve Kadir memlekete, Serkan Taşdelen ve Nesim Gözeten de İnceburun'da kamp kurmaya gidecekler. Ayrılmak biraz canımı acıtsa da daha çok tur yapma vaadiyle mutlu ediyoruz birbirimizi. :)Şimdilik hoşçakalın sevgiyle kalın ;)
İlkercim,
YanıtlaSilTurumuzun son gününü bizlere aktardığın için çok teşekkürler. Geçmiş olsun dileğin için çok teşekkür ederim. Nihayet geçti ve çok iyiyim...
Sevgiler...